Nafaka, yalnızca kadınlar lehine yapılmış bir hukuki düzenleme değil. Avukat Sevda Köksoy Küey, “Boşanma ile yoksulluğa düşecek olan kadın ya da erkek eşten her biri, diğerinden nafaka isteyebilir ve nafaka miktar; her olaya, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre yargıç tarafından belirlenir” diyor.
ÖzelHaber – Kadınların yalnızca kadın olmalarından kaynaklanan ve çoğu zaman da ölümle sonuçlanan şiddet haberlerini duymadığımız gün yok gibi. Neredeyse sıradan bir olay haline gelen kadına uygulanan şiddet, ancak mağdurun ünlü olması halinde gündemde yerini alabiliyor. Şarkıcı Sıla örneğinde olduğu gibi. Ama onu da kanıksamış olmalıyız ki, ekranlarda ya da gazete köşelerinde artık görmüyoruz.
Sıradanlaşan şiddet haberlerinin çokluğuna rağmen kadınları şiddetten koruyan en önemli yasaların değiştirilmesi için; son zamanlarda, nafakanın sınırlandırılması talebi ortaya atılıyor. Mağdur olduğunu iddia eden erkekler ve “münferit” denebilecek bazı vakalar öne çıkarılıyor. Özellikle de sosyal medyada.
Durum böyle iken; Barış İçin Zemin Biz Arabulucular Derneği’nin kurucu üyesi, 27 yıllık Avukat Sevda Köksoy Küey ile aile hukukunda özellikle de nafaka ile ilgili olası değişiklikleri konuştuk. Boşanmaların önlenmesi, arabuluculuk ve yoksulluk nafakası konularını masaya yatırdık.
Türkiye’de kadının ve ailenin korunması konusundaki son hukuki düzenlemeler ne zaman yapıldı?
Kadınların yıllardır süren mücadeleleri sonunda, ilk olarak 1998 yılında adı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” olsa da, kadına yönelik şiddete karşı çok önemli bir düzenleme yürürlüğe girdi. Sonrasında ise 2012 yılında 6284 sayılı “Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” adıyla yeni bir düzenleme yapıldı. Şiddete uğrayanları, Kadın ve çocukları şiddetten koruyan bu önemli yasa aleyhine, uzun bir süredir bir kampanya yürütülüyor ve “Türk aile yapısına dikkat edilmeden hazırlandığı” iddia edilerek kanunun, “aile dramlarının kaynağı olduğu” haberleri yapılıyor.
‘Kadın ve çocukların öldürülmesine göz yumamayız’
Yani, şiddete uğrayan ya da şiddete uğrama tehlikesi olan bireyler için 6284 sayılı yasa çok önemli, değil mi?
Evet. Gözümüz gibi bakmamız gereken, şiddetin önlenmesi ve görünür olması açısından çok önemli. Kimi şiddet mağduru kadın, bu yasa sayesinde bugün hayatta. Çünkü şiddet uygulayan biliyor ki, yaptığımın bir cezası var. Bu şiddetten sonra ben eş ve çocuklarıma aylarca yaklaşamayabilirim, onları arayamam, onlarla konuşamam. Üstelik şiddetin fiziksel şiddet olması da gerekmiyor. Cinsel, psikolojik, ekonomik ve benzeri her türlü şiddete karşı koruma sağlıyor yasa. Kadınların yıllardır süren örgütlü ve ısrarlı mücadelesi ile sağlanan bu kazanımdan geri dönemeyiz. Şiddete uğrayanları dört duvar arasına hapsedemeyiz. Kadınların ve çocukların öldürülmesine göz yumamayız, yokmuş gibi davranamayız.
‘Erkek de nafaka alabilir’
Peki, kamuoyunda son zamanlarda tartışılan ve hükümet tarafından seçim sonrasına ertelenen nafaka ile ilgili düzenlemeler, boşanmış kadının hakları açısından mevcut uygulamaları ne şekilde değiştirecek? Yapılmak istenilen değişiklik, kadınlar açısından nasıl bir anlam taşıyor? Hangi tehlike ve tehditleri beraberinde getiriyor?
Önce yasada nafaka nasıl düzenlenmiş ona bakalım. Türk Medeni Kanununun Yoksulluk nafakası başlıklı 175. maddesi der ki; “Madde 175 – Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.“
Görüleceği üzere nafaka düzenlemesi yalnızca kadınlar lehine yapılmış bir düzenleme değildir. Boşanma ile yoksulluğa düşecek olan kadın ya da erkek eşten her biri, diğerinden nafaka isteyebilir ve nafaka miktarı her olaya, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre yargıç tarafından belirlenir.
Nafakanın hangi koşullarda ortadan kalkacağı da yine yasada düzenlenmiş ve denilmiş ki; nafaka; alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden, alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde de mahkeme kararıyla kalkar. Ayrıca tarafların mali durumlarının değişmesi halinde her zaman hakimden nafakanın azaltılması istenilebilir. Yani nafaka bir kez bağlandı mı artık bundan dönüş yok, nafaka süresizdir demek yanıltıcı ve yanlış olur.
‘Nafakanın öznesi hep kadınlar’
Aslında en çok sorulması gereken ve üzerinde durulması gereken konu, yasada her iki eşe nafaka talep etme hakkı verilmişken, neden nafakanın öznesi çoğunlukla kadınlar?
Bunu hiç sorgulamıyoruz. Evet çoğunlukla ülkemizde nafaka alacaklısı olan kadın eş. Çünkü kadınların işgücüne katılım oranı erkeklerin yarısından da az. TÜİK Kasım 2017 Temel İşgücü Göstergeleri veri tabanına göre ülkede 15 yaş ve üzeri toplam nüfus sayısı 60 milyon 223 bin. Bu nüfusun 30 milyon 399 bini kadınlar ve 29 milyon 824 bini de erkeklerden oluşuyor. İşgücü olarak nitelendirilen nüfus ise 31 milyon 790 bin; bu sayının 10 milyon 287 binini kadınlar ve 21 milyon 503 binini erkekler oluşturuyor. İstihdam edilen nüfus içerisinde ise toplam 8 milyon 904 bin kadın ve 19 milyon 612 bin erkek var. Bu sayıları oransal olarak değerlendirdiğimizde büyük bir eşitsizlik gözümüze çarpıyor; çünkü 15 yaşın üzerindeki toplam nüfus içerisinde istihdam oranı erkeklerde %65,8 olmasına rağmen kadınlarda bu oran %29,3 seviyesinde kalıyor. (2018’de kadın istatistikleri)
Yine aynı habere göre kadınların yaklaşık 11 milyonu, “ev işleriyle meşgul” olduğu için iş gücüne katılım sağlayamamış. Erkeklerde en yaygın iş gücüne katılım sağlayamama gerekçesi ise “emeklilik”!
Cinsiyet eşitsizliği her alanda yaşanıyor. Türkiye’de gayrimenkul sahiplerinin yüzde 65’ini erkekler oluştururken, kadınların oranı yüzde 35. yani kadının gayrimenkulü de yok. Kadınlar çalışma yaşamında yoklar. Ev işleri, yaşlı bakımı, çocuk bakımı bütün bunlar kadınların görevi olarak görüldüğü için, kamusal alanda kadının kendini var etmesi de mümkün olamıyor. Olamayınca da erkeğin nafakasına mahkûm oluyor.
‘Şiddet, arabuluculuğa elverişli değildir’
Ya, aile arabuluculuğu nedir? Kadınları mağdur mu edecek? Boşanma davalarına getirilmesi planlanan “aile arabuluculuğu” nasıl değerlendirilmelidir? Bir konuşmanızda “Boşanma yetkisi hukukçuların elinden alınmaya çalışılıyor” yargı yoluyla değil, arabulucu aracılığıyla düzenlenmek isteniyor, diyorsunuz. Bu konuyu açıklar mısınız?
Henüz Aile Arabuluculuğu denilecek bir düzenleme yok, ama tartışılıyor. “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu” nun 1/b maddesi düzenlemesi “…ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanır. Şu kadar ki, aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir” der. Ayrıca kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Avrupa Konseyi Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin 48/1 Maddesi “Taraflar, işbu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”
Bu düzenlemeler nedeni ile aile içi şiddet iddiası içeren uyuşmazlıklarda arabulucuya gidilmesi halen mümkün değil. Ayrıca kamu düzeninden olması nedeni ile boşanma ve velayet konusunda da arabulucuya gidilemiyor. Ama yarın ne tür yasal değişiklik yapılır bilemiyoruz. Yine bugünkü düzenlemeler göre yalnızca hukukçular arabulucu olabiliyor, ama diğer meslek gruplarına açılacağı söylentileri de oldukça fazla. Bu sistemi tümden değiştirebilecek bir sonuç da doğurabilir.
Şiddetli geçimsizlik, deyip geçiliyor
Kadına Şiddetin Önlenmesine Yönelik Komisyon’un yayınladığı raporlarda ‘Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu’nun aldığı tavsiye kararlarından söz ediliyor. Amaç, boşanmaların önlenmesi, olabilir mi? Boşanmalar, arabuluculukla önlenirse, şiddet; kamusal alandan özel alana hapsediliyor, diyorsunuz… Yani; aile içi şiddet; kadınla birlikte evin duvarları arasına mı hapsedilmek isteniyor?
Evet. Çünkü arabuluculuk görüşmeleri gizli. Arabuluculuk faaliyeti sırasında sunulan, ya da elde edilen bilgi ve belgeler ile diğer kayıtlar gizli tutulmak zorunda. Boşanmanın hangi nedenle olduğunu, kadının masaya özgür iradesi ile gelip gelmediğini, özgür iradesi ile imza atıp atmadığını, gerçek boşanma sebebini söyleme ortamının sağlanıp sağlanmadığını bilme ve tartışma şansımız olmayacak. Boşanma davalarında dahi kadınlar şiddet gördüğünü, canına kast edildiğini söylemekten utanırken ve boşanma sebebi olarak çoğunlukla “şiddetli geçimsizlik” derken, şiddet görerek gelen kadın, arabulucuya yaşadıklarını nasıl anlatacak?
‘Arabuluculuk, suistimale açık’
Peki, aile hukukuyla ilgili konularda arabuluculuğa hiç mi gereksinim yok? Neler arabuluculuk konusu olabilir?
Artık bir yasa var, o nedenle yok olmaz demenin bir faydası yok, ama çerçevesini iyi belirlemek zorundayız. Nişanın bozulması sonrası istenilebilecek olan maddi ve manevi tazminat talepleri, boşanmadan sonra talep edilebilecek olan maddi manevi tazminatlar; şiddet kaynaklı olmamak şartı ile, yine yoksulluk nafakası, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak talepleri arabuluculuğa uygun görünüyor, bugünkü düzenlemeler kapsamında.
Arabuluculuk pratikte hızla ilerliyor. Kuralları tam belirlenmemiş her şey gibi suiistimale açık bir alan. O nedenle de etik kurallarının iyi belirlenmesi gerekiyor. Bu nedenle biz de “Barış İçin Zemin Biz Arabulucular Derneği” adlı bir dernek kurduk. Yaptığımız atölye çalışmaları ile gerek üyelerimiz, gerekse başka derneklere üye olan ya da olmayan arabulucu arkadaşlarla arabuluculuğun nasıl olması gerektiği, etik kuralları, arabulucunun işlevi, davranış biçimleri, görüşmeleri yönetme, gibi çeşitli konularda tartışıyoruz, kişisel gelişimimiz için eğitim çalışmaları yapıyoruz.
Röportaj ve fotoğraf: Hayriye Mengüç
(Bu haber, 19 Aralık 2018’de hthayat.haberturk.com’da yayınlandı.)